|
İki nehir arasında kalan yerleşim birimi anlamına gelen Ağva beldesi, Roma, Ceneviz, Bizans egemenliklerine girmiştir. Osmanlı döneminde önemli bir Rum nüfusu varmış. Milattan önceki yüzyıllarda, MÖ 5. ve 7. yüzyılda, Ağva ve yakınlarında yerleşim bulunduğuna dair kanıtlar ele geçmiştir. Kalıntılar; Hitit ve Friglerin de bölgede yaşamış olduğunu gösterir. Başta Yeniköy olmak üzere çevre köylerde, Roma ve Bizans dönemine ait kalıntılar bulmak mümkündür. Ağva'nın tarihte bilinen ilk konukları Hititler olmuştur. Daha sonra Frigler, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar gelmiştir. Tarihi MÖ 7. yüzyıla kadar uzanan Ağva'da, Hititlere ve Friglere ait kalıntıları, ayrıca Roma ve Bizans döneminden kalan kilise kalıntılarını, mezar taşlarını görmek mümkündür.
Doğa
Doğa kusursuz, hava temiz, balıklar leziz... Üstelik ulaşımı artık daha kolay. İstanbul'un yanı başındaki Ağva, ailece gidip huzur bulacağınız hoş sürprizlerle dolu. Bir başka doğa harikası olan Şile'nin komşusu olan Ağva'da, balığın her çeşidini nefis manzaralar eşliğinde yiyerek midenize ve gözlerinize ziyafet sunabilirsiniz.
Batı Karadeniz sahilinde yer alan Ağva sonbahardan belki de en az etkilenen yöre. Zamana, iklime meydan okuyan Karadeniz'in tipik özelliği denize dik inen kayaların anıtlaşmış olması. Yemyeşil vadilerin, sık bitki dokusunun yanı sıra fındık ve yaprağını dökmeyen ağaçların da sıkça rastlandığı bölgede hüzüne yer yok. Burası yeşilin bol olduğu, sessizliği dinleyip, keyifli yemekler yiyebileceğiniz bir çeşit huzur sığınağı. Güzergahınız üzerinde ise tekrar tekrar gelmeyi gerektirecek keyif ve tad alacağınız güzellikler, sürprizler ve pastoral lezzetler var. İstanbul'dan yola çıktığınız Şile'de balıkçı barınağına bakarak bölgeye hakim yamaçtaki kafelerin birinde demli bir çay molası verdiniz veya gemicilerin dostu Şile Feneri eteğinde yer alan "Kavala Parkı" banklarında oturdunuz... Daha sonra sahil yoluna devamla Kandıra yönüne Akçakese, Kabakoz gibi köyleri geçip Ağva'ya ulaştınız. |
|
|
Göksu
Şehrin batısından kıvrılarak Karadeniz'e dökülen Göksu'nun kıyıları yemyeşil bitki örtüsü ve kimi bölümlerininde geçit vermeyen sazlıklarla kaplıdır. Sahilinin her iki tarafında konaklama ve günübirlik tesisler bulunan derenin Karadeniz'e dökülen ağzı geniş bir kumsala açılır.Yaklaşık 4.5 km kumsalı olan denize girmek sakıncalıdır ve dikkatli olunmalıdır. Ayrıca kanalizasyon sisteminin arıtma tesisi maliyet nedeniyle zaman zaman çalıştırılmayabildiği için deniz kirliliği söz konusudur. Ağva'da yapılabilecek birçok aktivite bulunmaktadır. Dere kenarındaki bazı oteller bu aktiviteleri gerçekleştirmektedirler.
Alüvyonlar üzerinde
Ağva İzmit'in Çal Tepesi'nden doğup gelen Göksu ve Yeşilçay dereleri arasındaki deltaya, alüvyonlar üzerine kurulmuş. Eski zamanlarda Ceneviz ve Venedikliler'in kolonisi olan yerleşim bölgesi, 50 metre eninde 2.5 kilometre uzunluğunda kumsala sahip. Haziran sonunda başlayıp ekim ayı sonuna dek süren deniz sezonunun yanı sıra Ağva, yıl boyunca gidilebilecek bir tatil yöresi. Köye girişte ilk dikkatinizi çeken, balıkçı teknelerinin çokluğu ve kıyı şeridi boyunca bir sonraki güne ağlarını onararak hazırlık yapan balıkçılar. Nostaljik bir balıkçı köyüne girdiğinizi çok geçmeden anlıyor ve kendinize yemek yiyecek bir bahçe, denize yakın veya çayların üzerine kurulu lokantalardan birini seçiyorsunuz. Kimene, Liman, Tahir, Merkez ve diğerleri... Hepsi de birbirinden cazip su üstü terasları, sahil masaları ile donatılmış. Ocaklardan gelen kokular ise iç açıcı, iştah kabartıcı. Balıkların geçiş yollarına, kayalıklara bırakılan ağlardan veya Trol'den çıkıp buz şokuna girmeden tüketilen balıklar mönülerin ilk sıralarında yer alıyor. Gerek ağ gerek Trol balıkçılığında mevsim itibariyle palamut ve lüfer şimdilerde en bol çeşitler. Mevsimin yaz ayları boyunca gösterdiği değişkenlik nedeniyle dibe kaçan palamut ve arkasından gelen lüferin boğaza girmekte biraz geciktiğini balık akınının ekime, kasıma sarktığını belirtilen balıkçılar, ağlardan Kalkan balığının da çıkmaya başladığını söylüyorlar. Dere kenarında oturup karın doyurmak aynaya bakarak yemek yemek gibi birşey... Ne tarafa aktığı belli olmayan durgun suyun yüzeyini arasıra geçen teknelerin çıkardığı dalgalar bozse da, çokgeçmeden su yüzeyindeki yansıma içinde Sazan Turna, Kefal gibi balıkların geçişini görebiliyorsunuz. Yemek sonrası kalan birkaç lokmayı suya attığınızda tatlısu balıkları varlıklarını daha da iyi belli ediyorlar. Kıvrık boyunlu tepeli gri balıkçıl kuşlarının da zaman zaman ziyaret ettiği derede kiralık sandalla geziye çıkmak bir başka keyif. Kah su kaplumbağalarının, kah kurbağaların suya dalışları arasında kürek sesi dinleyerek alacağınız yol süresince dinlendiğinizi çok belirgin şekilde hissedeceksiniz.
Göksu Deresi üzerinde hizmet veren konaklama tesisleri ve restaurantlardan kiralanan tekne, kano ve deniz bisikletleriyle ziyaretçiler tatil günlerini değerlendiriyorlar.
Yeşilçay
Ağva'nın doğusunda kalan Yeşilçay adını her iki sahilindeki bitki örtüsünün suya yansıyan renginden almıştır.
Koylar ve Şelale
Kandıra yolundan sapılan Kilimli ve Kadırga koyları, Ağva'ya 10-15 dakika mesafede bulunuyor. Her ikisinde de piknik yapılıp denize girilebiliyor. Ayrıca Ağva'da sadece denizden ulaşılabilen minik koylar da bulunuyor. Teke yolu üzerinde bulunan şelale ise, Ağva'ya 4 veya 5 km uzaklıktadır.
Gelin Kayası, Kilimli Koyu ve Saklı Göl gibi yerler de yakınlardaki turistik yerler.doğal alanları olan yerlerdir
Ağva 11 Göller vadisinde bulunan Hacıllı Şelaleri ile bilinir. Göksu nehrinin kollarından olan Değirmençayırı Hacıllı bölgesinde geçtiği kanyonda 11 adet şelale ve göl oluşturmuştur. Şile'li arkeolog Nabi Evren tarafından 11 Göller vadisi olarak adlandırılan bu bölgede 2. göl ve şelale bölgesinde bulunan Gürlek Mağarası Bizans Askerlerinin Hiristiyan'lığın yayılma döneminde yakaladıkları misyonerleri hapsettikleri bir mağara olarak kullanılmıştır. Mağarada bulunan insan kemikleri bu teoriyi desteklemektedir.
|
|
Gelin Kayası
Eğer hava, dereden çıkıp denize açılmaya uygunsa, üşenmeyin motorlu bir tekne tutup kıyıyı takip ederek bu defa bir başka pastoral lezzeti keşfe çıkın. Rotanızı Ağva Feneri'nden Karadeniz'in Kerpe tarafına çevirip yol alırken daha ilk dakikalarda gördükleriniz karşısında "'Acaba ben İrlanda sahillerinde, Norveç fiyodlarında mıyım?" diye düşünebilirsiniz. Çünkü, burası Karadeniz ve usta heykeltraşları bile hayrete düşüren bir işçilik var. Bir nevi açıkhava müzesi olan kıyılarda rüzgarla elele verip sabırla uğraşan, kayaları dantel gibi oyarak mağaralar, adalar, anıtlar yaratan dalgalar yıllar sonra ortaya çıkan bu oluşumları acımasızca bozarak içine çekip hazmediyor. Bu bakımdan sahil şeridi üzerinde zamanla değişimlere de rastlanıyor. Fakat dalgalara ve yıllara göğüs geren öyle bir anıt kaya varki, denizden olsun karadan olsun her açıdan bambaşka bir güzelliğe sahip. İlginç öykülü kaya bulunduğu koya adeta gözcülük yapıyor. Beyaz renkli kaya "Gelin Kayası" adıyla anılıyor ve denizden bakınca bembeyaz duvaklı bir geline benziyor. Ne yazık ki Karadeniz'in hırçın dalgalarına dayanamayan Gelin Kayası'nın baş kısmı geçtiğimiz günlerde koparak Ağvalıları üzdü.
Saklı Göl
Kıyı şeridi insanı şaşkına çeviren biçimlerle devam ederken biz bu defa da haritalarda görülmeyen, pek de kimsenin bilmediği gözlerden uzak doğanın içinde saklı bir göle gidiyoruz. Ağva'yı, Kadıköy ve Pınarlı gibi köyleri geçip son evden sola saparsanız, toprak yolda traktörlerin yumuşak zeminde bıraktığı derin tekerlek izleri nedeniyle çukurlu bir yol göreceksiniz. Burada 5 dakikalık bir yürüyüşle tamamladığınız yolun bitiminde Saklı Göl'ü bulacaksınız! Gözlerimi kapayıp küçük bir fanteziye dalıyorum. "Keşke" diyorum, "göl kıyısında bir kır lokantası da olsa, göl veya deniz balıklarının yendiği... Keşke birkaç kayık da burda olsa, can yeleği takılıp kürek çekilen... Tıpkı Abant'ta olduğu gibi... Keşke haftasonları modelciler gelse, uzaktan kumandalı küçük teknelerini yüzdürseler... Yemyeşil çimlerde bisikletlere binseler, kros filan yapsalar... İstanbul'a yakın bir Abant daha kazansak planlı programlı, ama içini kirletmeden... |
|
NE YENİR?
Yöreye has bölge balıkları, günlük tutulup buzlu şoka girmeden tüketiliyor.
Yeşilçay kıyısında balık satılan tezgahlar da var. Restaurantlarda küllenmiş ocakta ağır ağır pişirilen ızgara ve tava veya odun ateşi fırında kiremitte yapılan balıklara defne yaprağı ve özel sos konuyor. Lüfer, palamut, çinekop gibi balıkların fiyatlarını hava ve o gün yakalanan miktar belirliyor.
Restaurantlar'da diğer yiyeceklerden zeytinyağlı mezeler, salatalar müşterilerin beğenisine sunuluyor.
Yemek için Şile'ye yaklaşırken yolun her iki tarafına kurulmuş kır lokantalarını tercih ederseniz bıldırcın, piliç, tandır kebap ve ızgara gibi çeşitler seçebilirsiniz.
|
|
NASIL GİDİLİR?
İstanbul'dan özel araçla yola çıkıyorsanız, 110 km. uzaklıkta yer alan Ağva'ya yaklaşık bir buçuk saatlik yolunuz var demektir.
Şile yolunu uzun zamandır kullanmadıysanız virajları gözünüzde büyütmeyin. Son yapılan düzenlemelerle yenilenen yolun büyük bölümü bitirilmiş, çok da güzel olmuş. Neredeyse otoban kalitesinde...
Mide bulandıran virajlardan arınmış yolda, araç kullanmak keyifli bir hale getirilmiş.
Şile'den sonra ünlü feneri geçip Ağva-Kandıra sahil yolunu tercih ederseniz, has mimari dokunun gözlendiği ve araları beşer dakika alan birbirinden güzel köyler görebilirsiniz.
Yol üzeri giderken tavukları ve güneş batışında dönen ağır adımlı inekleri görebilmek için aracınızla durabileceğiniz bir hızda seyredin.
Başta Şile ve Ağva olmak üzere Karadeniz kıyısında yer alan bir çok koy ve köyün denize girilebilir ekonomik tatil imkanı veriyor olması nedeniyle Karadeniz kıyılarının bu bölümünde yeni alternatifler tatilcilerin gözdesi olmaya başladı. Araçlarıyla koylara gelenler gün boyu piknik yaparak denizin tadını çıkarıyorlar. Özellikle hafta sonu Şile ve Ağva arasında yer alan, Akçakese, Kabakoz, Karacaköy gibi daha bir çok koya gelen ziyaretçilerin saat 15.00'den itibaren dönüşe geçmeleri ile yolda yer yer trafik yoğunluğu yaşanıyor. Geniş yolun keşişme noktalarında üst yol ve kavşaklara ihtiyaç duyuluyor. |
Ulaşım
İstanbul'a 97 km. lik uzaklıkta yer alan Ağva'ya, büyük bir bölümü otoban olan yoldan ulaşılabiliyor.
Özel Araç:Ümraniye-Şile yolunu takip edin. Şile'den sonra, Ağva'ya giden sahil yolunu kullanarak, Kabakoz, İmrenli, Akçakese ve Kurfallı güzergahını izleyin. Toplam bir buçuk saatte Ağva'ya ulaşabilirsiniz.
Otobüs:İstanbul-Üsküdar veya Ümraniye'den her saat başı Şile-Ağva otobüsleri kalkıyor, aynı yolu kullanarak, önce Şile'ye, sonra Ağva'ya yolcularını güvenle ulaştırıyorlar. Hafta içinde daha çok yöre halkı ile yolculuk yapıyorsunuz.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ağva ve Civar köyleri Hakkında
Ağva, Hititler, Frigler,
Romalılar ve Osmanlılar gibi bir
çok uygarlığın geçiş yeri olmuş.
M.Ö. 7.yy. uzanan tarihin
kalıntılarına Ağva’ ya bağlı
civar köylerde rastlamak mümkün
Kilimli parkuru başlangıcındaki
Roma dönemine ait lahit
bunlardan biri. Henüz arkeolojik
kazılara başlanmamasına rağmen
eldeki bulgular Kilimli
bölgesinin eski Roma yerleşkesi
olduğunu gösteriyor. Daha
sonraki dönemlerde Türklerle
birlikte bugünkü yerleşimine
taşındığı görüşü hakim. Kalemköy
de Ağva’nın eski yerleşkelerden
biri. Bu bölgede Romalılara ait
kilise kalıntıları ve mezar
taşları bulunuyor. Hacıllı
köyünde, 3.yy. sonu – 4.yy.
başlarında bulunan Gürlek
Mağarası, Hisar Tepe’ de bulunan
kale kalıntısı, Sungurlu
mahallesindeki dağ değirmeni
önemli buluntular.
Ağva’ya 14. yüzyılın ikinci
yarısında Konya, Karaman ve
Balıkesir’den gelen Türkmen
boyları yerleşmişler. Bugünkü
Ağvalılar da aynı Türkmen
boylarının çocukları.
Ağva ve çevresinde yaşam çok
eskiye dayanmaktadır. Yapılan
yüzey araştırmalarında Ağva ve
çevresinin tarih öncesinde
(Cilalı Taş Devri) iskan
edildiğini ve İstanbul’un ilk
yerleşim bölgesi olduğu
saptanmış. Karadeniz sahil
kesidinde yapılan prehistorik
çalışmalarda Ağva ve çevresinde
Peleolitik çağın muhtelif
bölümlerine ve özellikle Epi-Paleolitik
döneme ait birçok konak yeri
saptanmıştır.
Ağva ve civarında bilinen ilk
yerleşim denizci bir kavim olan
Miletler tarafından M.Ö. 8.
y.y.’da olmuş ve buralarda bir
takım ticaret kolonileri
kurulmuş. M.Ö. 7. y.y.’da
Miletler tüm Karadeniz kıyı
şeridine yayılarak birçok
devamlı ve kuvvetli kıyı
şehirleri kurmuşlar.
Ağva ve civarı Antik çağda iki
defa istilaya uğramış, birinci
istila eski yunanlıların Pers
seferinden geri dönüşlerinde
komutanları Xenophon tarafından,
ikincisi ise kıyı şeridini takip
ederek ilerleyen Roma komutanı
Lucullus tarafından
gerçekleştirilmiştir.
Ağva ve civarı Selçuklular
döneminde Kutalmışoğlu Süleyman
Şah ile 1090 senesinde ele
geçmiş ve Türk topraklarına
dahil edilmiş. 1097 senesinde I.
Haçlı orduları Ağva ve civarını
Selçuklulardan geri almış ve bir
müddet Latin egemenliği hüküm
sürmüş. 14. y.y.’a kadar Ağva ve
civarı Bizans uç kalelerinden
biri olarak kalmış. Osmanlılar
zamanında Ağva ve civarı
Yıldırım Beyazıt döneminde
fethedilmiş. Buralar
Osmanlıların ilk dönemlerinde
Anadolu’dan getirilen Türkmen
aşiretleri tarafından iskan
ettirilmiştir. Ağva ve civarında
değişik yerlere yerleşen Türkmen
aşiretlerinin lâkapları
kurdukları yerleşim birimlerinin
de ismini oluşturmuştur.
Hasanoğulları ( Hasanlı köyü ).
Çengiloğulları (Çengilli Köyü),
Gökçeler (Göçe Köyü), Gökmenler
(Gökmaslı Köyü), Çitaklar
(Çataklı Köyü), Karamanoğulları
(Karamandere Köyü),
Yakupoğulları (Yakuplu Köyü),
Isaoğulları (Isa köy ) gibi…
Ağva civar
köylerinden Göksu ve Gökmaslı
köyleri uzun yıllar baraj
söylentileri ve beklentisi
sebebi ile dokusu hemen hemen
hiç bozulmamış 2 köyümüz. İsmini
Göksu deresinden alan Göksu köyü
derenin kenarına kurulu.
Gökmaslı köyünün de dereye
kıyısı var. ExploreAğvaClub’ın
bu iki güzel köyümüzü
de içine alan doğal köy yaşamı
turlarına mutlaka katılın.
|
|
|
|
|
|